Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci
1 Eylül 2000 BİLGİ’ye başladığım tarih. Doktora araştırmam için yurtdışında olduğum bir yıl hariç, aralıksız BİLGİ’de çalıştım. Asistan olarak başladığım öğretme ve öğrenme yolculuğunda bu yıl 20. yılımı tamamlarken, benim için onur duyduğum iki görevi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanlığı’nı ve BİLGİ Göç Merkezi koordinatörlüğünü yürütüyorum. Tahmin edeceğiniz üzere birkaç paragraf ile BİLGİ’ye dair bir anı seçmem ve anlatmam oldukça zor…
Önce Kuştepe, sonra Dolapdere ve en son olarak da santralistanbul, hayatımın çok büyük bir bölümünü geçirdiğim, çok erken saatlerden çok geç saatlere, hocalarım, meslektaşlarım, çalışma arkadaşlarım ve öğrencilerimle merak ettiğim, değer verdiğim bir çok çalışmayı, tartışmayı, hayali gerçeğe dönüştürdüğümüz mekânlar oldu. Kuştepe’den Dolapdere’ye, Dolapdere’den santralistanbul’a geçerken buruk gülümsemelerle veda ettim. Her sabah güvenlikteki arkadaşların içten “günaydın”ları ile girdiğimiz, koridorları erken saatlerde gelenlerle yaptığımız bitmez tükenmez sohbetlerle dolan, kütüphaneden katlardaki mutfaklara, sınıflardaki tartışmalara, konferanslarda teknik destek veren arkadaşlardan, tüm idari personele, her karşılaşmanın bize iyi geldiği Kuştepe’den ayrılırken de, daha sonra da Dolapdere’den çok daha güzel bir kampüs olan santralistanbul’a geçerken de buruktu içimiz. Mekanlar değildi insanlardı aslında BİLGİ’yi BİLGİ yapan; ama işte Kuştepe de Dolapdere de keza toplum merkezini başlattığımız Tarlabaşı da çok kıymetli idi.
BİLGİ’nin 25. yılının çok büyük bir kısmında buradaydım. Evet, BİLGİ’de mekansal değişiklikler oldu ve evet mütevelliler değişti, krizler oldu, BİLGİ’nin heyecanlı, dalgalı denizlerde yolculuğu devam etti. Çoğu zaman çoğumuz için BİLGİ “biz”dik, “biz”iz. Eksikler, hatalar, sorunlar tabii ki vardı, var ama anlatmaya çalıştığım his olarak BİLGİ’ye gitmek, kapısından, ofisinden, sınıfından içeri girerken hissettiğimiz hepimize ait olan bir üniversite olmasıdır. İşte belki de en çok bu sebeple, kontrol edemediğimiz, sözün bize düşmediği değişim süreçlerinin içinde bulduğumuzda çok üzüldük, BİLGİ’yi BİLGİ yapan değerlerin korunmasını istedik, istiyoruz.
Ve bu yazı için BİLGİ’deki ilk anımı düşünmeye çalıştım ve başladıktan sonra aklıma gelen ilk anı aslında akademik yolculuğumda çok önemsediğim bir noktayla da çok ilgili. BİLGİ’ye başladığımda katıldığım oryantasyon çok iyi düşünülmüştü. Ama oryantasyondan aklımda en çok kalan, yanıma o gün oturan çok kıymetli bir hocanın, ismi bende kalsın, tüm gün tüm tecrübesine rağmen benden çok daha ciddi bir biçimde anlatılanları not alması, gerçek bir merak ve içten bir katkı ile tüm günü en gencimizden de daha genç bir heyecanla takip etmesiydi... BİLGİ’de beraber çalışmaya devam ettiğimiz hocamızla her karşılaştığımda o ana geri giderim, benim için öğretebilmek, her daim öğrenci olmayı da içeriyor; öğrenmeye, dinlemeye yeniliklere açık olmayı, o merakı, heyecanı taşımayı. O ilk gün beni çok mutlu eden bu karşılaşmanın benzerlerini sonrasında birçok hocada gözlemledim.
Düşündüğümde BİLGİ’yi bu kadar özel kılanın ne olduğu konusunda çok basit ama çok anlamlı bulduğum bir yanıtım var: İnsanlar. Evet, tek tek isimleri söylemeyeceğim. Şu an bizle olan ya da işte farklı fırtınalarda bizlerden ayrılmış olan ve maalesef aramızdan ayrılan, vefat eden çok ama çok kıymetli insanlar. Bu satırları okurken hepinizin aklından geçen her an, her anı benim için çok değerli. Ses sisteminden, öğrenci kaydına, beraberce çözdüğümüz tüm sorunlar, toplantılar, kurullar, araştırmalar, konferanslar, seminerler, etkinlikler, yayınlar, dersler, sınavlar, sunumlar, gözetmenlikler, projeler, kitaplar, basın bültenleri, afişler, tanıtımlar ve bu yıl webinarlar/Zoom’lar... Ve evet, bu anları hatırlayan her birinize, tüm emekleriniz için çok çok teşekkür… 25. yılda BİLGİ’nin BİLGİ olmasını sağlayan değerlerini koruyarak, daha iyisine daha güzeline ulaşmak için öğrencilerimizle, hocalarımızla, tüm çalışanlarımızla yüzyüze sağlıkla bir arada kampüste buluşacağımız daha güzel günlerin gelmesini diliyorum...